31 Ağustos 2015 Pazartesi

"muvaffak olup olmadığımı istikbal söyler" (31 Ağustos 2015)


"oyun akıyor" (30 Ağustos 2015)


Fazıl Hüsnü Dağlarca tanışmaya en yakın olduğum şairdi. Nedense bir gün bir şekilde onunla sohbet edebileceğime inanırdım. Sonra öldü. Çoğu büyük hayalim gibi.

Ve bugün bayram. Bayramdan geriye ne kaldıysa artık. Kutlu olsun.


"cumartesi günleri güzeldir" (29 Ağustos 2015)


günü evde sakin sessiz kitapla, ıvır zıvır işlerle, yazmakla geçirmek gibisi yok.

"karambolun kendine mahsus bir heyecanı vardır" (28 Ağustos 2015)


"nereye giderse gitsin" (27 Ağustos 2015)


"hayatımız gırgır zaten" (26 Ağustos 2015)


"inanıyor ki, gelecek, çok daha iyi olacaktır" (25 Ağustos 2015)


"ben şiiri günle ölçmem" (24 Ağustos 2015)


"bi' şey oldu, ne oldu bilmiyor" (23 Ağustos 2015)


"güneş akisleri yeşil harelerle denizin dibine vuruyor" (22 Ağustos 2015)


""etraf leş, koyu karanlık, Halloween efektli" (21 Ağustos 2015)


"kaç gün geçmiş, bitmemiş" (20 Ağustos 2015)


"yazık, öyle daha iyi olurdu" (19 Ağustos 2015)


"fakat içimde şarkı bitti" (18 Ağustos 2015)


"o illa trajedi yapacak, zırlayacak" (17 Ağustos 2015)


"Gülümse. Herkese gülümse. Kimse içindeki sıkıntıyı bilmek zorunda değil ve seni güler yüzle karşılıyorlar. Kimseye surat asıp sıkıntını onlara akıtmaya hakkın yok."

Tüm gün bunu söyledim içimden. Tekrar tekrar.

"ben kendi toprağımdan güç alıyorum" (16 Ağustos 2015)


"benim hak etmediğim ödülümsün" (15 Ağustos 2015)


"hiçbir şey gelmez bu memlekette, sen bunu böyle bil" (14 Ağustos 2015)


"Bu kez olmaz. Bir kez daha olmaz. Bitti" (13 Ağustos 2015)


Bazı insanlar taşınmalarda travma yaşar, yengeç burçları çoğunlukla. Ben hiç haz etmem yer değiştirmekten mesela. Gezip geleyim; ama bağlı olduğum yer orada dursun isterim hep, değişmesin.
Ankara'ya sevgim, bağım da ondandır belki, kim bilir. Hüzünlü, nostaljik hallerim vb. ondan geliyordur. Yer hafızam da ondan güçlü belki. İnsanlar kadar mekâna da bağlanıyorum.
Neyse.
Sonuçta taşınmak zor.
Her ayrıntısını tek tek bildiğim koridorları geride bıraktım. Gözüm kapalı yürüyebileceğim yolları. Güldüğüm, ağladığım, içime kapandığım, heyecanlandığım, ışık saçtığım bahçeyi. Odamın penceresindeki erguvanları.

Çok şeyi bıraktım geride; ama kitaplarıma kıyamadım.
Kitaplarımı, defterlerimi, kalemlerimi ne kadar kırtasiyelik eşyam varsa toplayıp eve getirdim.

"olacak şey değil" (12 Ağustos 2015)



"bahçeye, gecenin serinliğine çıktılar" (11 Ağustos 2015)



"uzun zaman oldu" (10 Ağustos 2015)


14 yıl önce anneannemin doğum gününde öldü dedem. Dostumun babası Mehmet Amca'dan sonra (aynı yıl 16 Mayıs'ta da onu kaybetmiştik), en yakın kaybımdı, belki aileden ilk kaybımdı. Yanımda başlamıştı kalp krizi geçirmeye, çaresizlik ne demek ilk o zaman anlamıştım, kapıdan aynı anda doktor tanıdığımız girmese belki yıllar boyunca atlatamayacağım travma olarak hayatımda yer edecekti.
Sonuçta dedem durmamayı tercih etti.
Belki iyi de etti.
Ondan sonra işler hiç iyi gitmedi.
Gerçi belki o olmadığı için iyi gitmemiş de olabilir.
Neyse.

10 Ağustos yaza denk geldiği için öyle acılı anmalar yaşamam ben. Düşünürüm sadece o son seslenişimi, son bakışını, ambulansa koyarken son görüşümü, uyumadan önce "biraz dinleneyim de sonra anlat bakalım nasılmış felsefe okumak" deyişini. Dua ederim arkasından bol bol. Ölüm yıldönümlerinde değil, her eve dönüşümde, bu evi her sevişimde.
Yani öyle çok çaktırmam 10 Ağustos mutsuzluğumu, içime içime özlerim.

Bugün iş yerinde yer değişikliği haberimi aldım. Üzüldüm elbette. Muhtemelen feci bir haksızlığa uğruyordum; ama bunu dillendirebileceğim bir merci yoktu. Kim bilir akıllarından ne geçiyordu?

Çok üzüldüm. Yazasım da yok. Sevdiğim yerlerden ayrılmayı sevmiyorum, o kadar.


"balıktır, erkektir, güzeldir artık" (9 Ağustos 2015)



"uzun etmedim" (5 Ağustos 2015)



"o kadar özledim ki" (8 Ağustos 2015)