20 Nisan 2015 Pazartesi

"çok acı çeken biri vardı"

Oturup bir ceviz ağacının altında hafif kafa bulasım var* bu aralar. İş yerinde işler pek iyi değil, içimi kemirip duran sorular var, kimseye de soramıyorum.
Büyük Britanya gezisi için heyecanlanma aşamasına daha geçemedim, hesap kitap yapmaktan ve zaten daha vize bekliyoruz.

Üzerine bir de bu faranjit tantanası çıktı, nefes alamazsam yürüyüş yapamam herhalde. Hep sigara dumanından. En nefret ettiğim şey bu pasif içicilik. Doktor iki gün rapor verdi; ama ben bugün sadece şöyle bi yürüyüp gelebildim.
2 haftada 4 kilo programım haftasonu iki gece üst üste sabahlamam ve hastalık yüzünden 2 kiloda kaldı. Can sıkıcı 12 gün boyunca deli gibi çabala, 3,5 kiloyu bul, sonra 2 günde o 2 kiloya insin.
Bugün ceza ve ödül günü ilan ettim, düşünmeden yedim, zaten hastayım, hiç uğraşamayacağım. Yarın devam ederim.
Devam etmem şart; çünkü bu (çok afedersiniz) boktan toplumun boktan görsel/güzellik algılarından bağımsız bir sağlık kaygım var. Ailede 859 bin tane hastalık var. Şimdi özen göstermezsem kendime, ileride geç olacak.

Bir de kalp kırıklığım var; ama onu tam olarak ifade edemedim içimde, sonra dile dökeceğim, şimdilik sadece "bir hayali fazla sahiplenmek" diyebilirim.
En azından insanları sahiplenmiyorum diye kendimi teselli ve takdir ediyorum.

Neyse sonuçta yolunda giden bir şey yok yine hayatımda.
Kim nazar ediyorsa sevinebilir yani.
Sevinsin de rahat bıraksın hatta mümkünse.




*Eskiler, "ceviz ağacının dibinde ve gölgesinde oturulmaz, adamı erken öldürür” derlermiş.
Tabii ki çoğu şey gibi batıl.

Ceviz ağacı sülfür gazı salgılarmış. Havadaki diğer gazlardan daha ağır olduğu için dibe çöker ve cevizin altında oturanı sersemletirmiş.
Bu, halkta yanlış bir kanaat olarak yerleşmiş.
Oysa, Sülfür gazının ozon tabakasını tamir etme özelliği varmış.

Hiç yorum yok: