28 Mayıs 2011 Cumartesi

Burnum omzunda...

(Yazacak çok şeyim varken mailleri yazıp yazıp sildim. Dostlarıma bile yazamıyorum, yaşadığım hiçbir şey yeteri kadar önemli gelmiyor. Zaten artık eskisi gibi günlük de tutamıyorum. Dilim de biraz çocuklaştı sanki, anlatmak istediğimi bir türlü edebi, anlamlı bir kalıba sokamıyorum. Kelimelerime ne oldu, bilmiyorum.
Akademiye olan ilgimi de böyle kaybettim sanırım ben, yazmak insanın işi olmamalı. İnsan sadece keyif için yazmalı bence...)

Neyse.
Benimle beraber ince belli bardaktan çay içmenin keyfini çıkaracak bir adam arıyorum. Kahvaltıda biberli-kekikli zeytinyağına ekmek banacak kadar ince zevkli ve sade. Burnumu omzuna gömüp, kokusunu içime çektiğimde, beni saran kollarının huzur ve güveni hissettirdiği.
İçim kaynıyor benim, ruhumu dinginleştirecek bir adam arıyorum.

Herkese bir kulp takıyor değilim aslında, seçiciliğimin sebebi sevileceğime olan güvensizliğim.



"kokumdasın ki güç bela sürünüp bulduğum
elinde kaybolup uzandı(ğı)m ufuklara
hoş senin de bir varoluş sebebin var
yakından uzaktan alakam olsa mutluyum
bir gülümseten benim
bir daha, daha söyler misin
tek iyim sen kalmışsın aman ne mutluyum
burnum omzunda

uyandığım bu sabaha gözlerin bakmaz mı?
beklenen gün geldi, açtı laleler beyaz.
uzakları hayal eder, tuttuğu avucunda
söz durdu, artık ben ve sen ve uçsuz zamanım..."

Hiç yorum yok: