13 Haziran 2012 Çarşamba

ilişkideki eksik kır kahvesi

Maç seyretmeye Alaçatı'ya indik. Alasata diye bi kafedeyiz. Kafe diyor; ama kır kahvesi. Yeni demlenmiş çayları anne çayı gibiydi. Tatlı diye de tiramisuya benzer bi şey getirdiler, lezizdi.

Sanki Alaçatı'da değil de Gökçeada'da gibi hissettim kendimi. Hiç "ciks" bi yer değil.

"Ciks" değil deyince, insan düşünmüyor değil neyimiz eksikti şu arkada tavla oynayan çiftten. Neyimiz eksikti, denizde şakalaşan çiftten ya da neyimiz eksikti, evinin bahçesinde çay içen çiftten?

Sonra fark ettim, aynı evin içinde kapıda karşılaşınca öpüşmemek, kahvaltı yaparken "dur bi de tatlı atayım ağzıma" diyerek sevgilisinin elini tutup öpmemek, "ben şuraya gidelim diye düşünüyorum" dediğinde "ben diye bir şey yok, biz var, seninle gittiğim her yer cennetim" diyememekmiş eksik olan.

Zaten mücadele etmekten sevmeye vakit bulamamışız. Zevk almak yerine kusur aramışız.
Şu kır kahvesine gelsek mesela, olmazdı da zaten, "her şeyi iyi, burada olması dışında" derdik. Ben sahibi olmadığım bir memleketi savunmaya çalışırdım. Beraber dalga geçip gülmezdik de, sisteme söverdik. "Sövelim tabii de, hiç mi görmeyelim güzel şeyleri" diye dertlenirdim ben için için.

Bizde benim "vicdan"ım eksikmiş.
Ben o öpüp sevmemelerde sevgi eksik sanıyordum, meğer en baştan ben eksikmişim.
Bizim aşka değil, hayata hevesimiz eksikmiş.
Bizim direnmeye gücümüz varmış, yaşamaya değil.

Bizim coşkumuz eksikmiş.

Bir tek sevgim çokmuş benim, geriye kalanımdan bi hayır gelmezmiş.
Ben toptan eksikmişim.

6 Haziran 2012 Çarşamba

yazıyla iki

tarihleri bu kadar hafızamda tutmasam iyiydi; ama kendiliğinden aklıma giriyor işte.
tarihler oldukça içe bakış oluyor, sorgulama oluyor, iyi ya da kötü ne varsa her şey taptaze yaşanıyor.
sonra bana diyorlar ki hafızan iyi.
hafıza ölüm.

bahar yağmurlu bir nisan akşamıydı.
acılıydı.
korkuluydu.

yaz geldi.
korktuğum başıma geldi.
yazdım, geçmedi.
2 ay geçti.