21 Mart 2016 Pazartesi
"bir sevdayı büyütüyoruz seninle" (21 Mart 2016)
Çocuklara kıymayın, çocuklara dokunmayın, onlar susar, siz susmayın!
#StopChildRapeInTurkey
*Edip Cansever
20 Mart 2016 Pazar
"Ama şimdi vakit yok" (20 Mart 2016)
19 Mart 2016 Cumartesi
18 Mart 2016 Cuma
17 Mart 2016 Perşembe
"rezillik, başka da bir şey değil" (17 Mart 2016)
16 Mart 2016 Çarşamba
"uyuyan zamanın sihirbazı" (16 Mart 2016)
Sanki bizim korkmamız "vatan hainliği"ymiş gibi bazıları ısrarla "korkmuyorum" diyor; ama bunu "korkmayın" diyerek söylüyor. İstiklal Marşı öyle başlıyormuş. Silah kuşanıp savaşa gitsem, ölmeyi göze alır, bundan korkmam belki; ama ben Dost'a kitap almaya, Akün'e tiyatro bileti almaya gidiyorum canım. Neden ölümü göze alayım? Belli ki daha yaşayacağıma olan inancımla tiyatroya bilet almışım, niye ideolojilerin, yanlış siyasetin, terörün kurbanı olayım?
Bu nasıl bir kendine güven bilmiyorum. Bu ülkede insanlar yok yere öldü. Garın önünde, eve dönüş yolunda, otobüs durağında. Günde 5-6 kez bombalı araç dedikodusu sosyal medyaya düşüyor. Hepsi neredeyse her gün geçtiğimiz yerler.
Elbette korkuyorum ve elbette bir süre kalabalık yerlere gitmeyeceğim, sonra geçer mi bu korku bilmiyorum.
Ama rica ediyorum artık "korkmuyorum, korkmayın" deme, sen korkma güzel kardeşim, benim ödüm patlıyor, bırak herkes hissettiğini yaşasın.
15 Mart 2016 Salı
"böyle böyle gidiyoruz" (15 Mart 2016)
14 Mart 2016 Pazartesi
"akıllı olacaksın bu devirde" (14 Mart 2016)
"Alışmayın", "kanıksamayın", "korkmayın".
Herkes ne çok biliyor.
Dünden beri en çok duyduğum sözler bunlar. Sosyal medyada sürekli bomba yüklü araç plakaları dolanıyor. Yeni bir eylem olabileceği söyleniyor. Güveneceğimiz kimsenin kalmadığını hissediyoruz. "Evimize ne taraftan gitsek en az tehdit içerir?" hesabı yaparken "korkmayın" diyorlar. Oldu canım. Bir anda içimiz rahatladı. Bu şehirde insanlar yok yere ölüyor; durakta beklerken, evine giderken. "Korkmayın" demekle güven olmuyor. Önce onu hissettirmeleri lazım.
*Emrah Polat
Daha var...
Ne zaman öleceğimiz elbette belli değil; ama bu ülkede her an bir tehditle burun burunayız.
Bu gün de "biraz daha otur, beraber kalkarız" cümlesi sayesinde hayattayım. Belki de "kapanmadan Dost'a uğrayım" der, durağa hemen gitmez yine yaşardım. Belki kendimi refleksle yere atar, yaralı kurtulurdum. Belki "otobüs beklemeyeyim" der, dolmuşa yönelir, yine ucuz atlatırdım.
Böyle ölmekten korkuyorum, daha gencim, öyle hissediyorum, biraz yaşlanmak istiyorum.
Allah ölümün de güzelini versin istiyorum.
Annem, ablam, sevdiklerim üzülür, bana bir şey olmasın istiyorum.
Daha göreceğim yerler, izleyeceğim konserler, oyunlar, filmler var. Bebekler var, seveceğim. Kitaplar var, okuyacağım. Şarkılar var, bağıra bağıra söyleyeceğim. Yollar var, yürüyeceğim. Tanışmak istediğim insanlar, sarılmak istediğim özlediklerim var.
Daha çok güleceğim ben, öyle tahmin ediyorum, çevremde güldüren insanlar var.
Ağlarım da muhtemelen, zaten duygusal bir tipim; ama artık romantik filmlerde falan ağlayım istiyorum.
Misal çok güzel güdülendim, kilo veriyorum, 35 yaşıma ince gireceğim, daha sağlıklı ve dinç olacağım diyorum. Şimdi niye yarım kalsın bu hayalim?
Gerçekleştireceğim.
Tezimi bitireceğim, dil puanı alıp yurt dışı görevine başvuracağım.
Daha dur yeniden aşık olacağım ya!
Seveceğim, sevileceğim, gözüm bir şeyi görmeyecek hale geleceğim.
Hayatta kalma kaygısı şu ara hissetmem gereken en son şey.
Daha var, yaşayacak çok şey var...
#ankara
13 Mart 2016 Pazar
12 Mart 2016 Cumartesi
"bir kabardı, bir dindi öfkesi" (12 Mart 2016)
Yoğun geçen bir haftanın sonunda kendimle (çok şükür) baş başa kalabildim biraz.
Ne kitap okuyabildim ne dizi seyredebildim ne de ders çalışabildim. Internette vakit geçirmek yeterince vakit alıyor, biraz da ev toparlayayım, kendimle ilgileneyim derken yine bitti gün.
Zaten haftanın yorgunluğunu ancak attım 11 saat uyuyarak.
6 güne 1 eski dost buluşması, bir uzun soluklu spor akşamı, bir tiyatro, bir klasik müzik konseri, bir rakı akşamı ve bir tek kişilik gösteri sığdırdım. Yoruldum mu? Çok. Epeydir içmemenin etkisi rakıyı da fazla kaçırınca tabii ilaç aldığımı da atlamışım, ne zor geçti cuma günü iş yeri.
Tabii bu arada boş durmadım, bu kadar hareket halinde olunca, yine birtakım çözümlemeler yapıp, kendimle ilgili değerlendirmelerde bulundum. Sonuç olarak tecrübe arttıkça daha az pişmanlık hissettiğimi fark ettim. Maddi koşulların haricinde "keşke" dediğim çok az şey var ve zaten onlar da elimde olmayan şeyler.
Hayatta en büyük korkum, ileride "ya şunu da gençken yapsaydım" dediğim bir şeyin vaktini kaçırmış olmak sanırım.
Bir de şu memurluk olmasa ne güzel şeyler yapardım aslında.
Neyse.
Neyse...
*Turgut Ulucan
"geçen zamanmış taklit eden beni" (10 Mart 2016)
"baktı bir süre" (9 Mart 2016)
8 Mart 2016 Salı
7 Mart 2016 Pazartesi
"bazı erkekler de dilini kedi yutmuş gibi susarlar"
5 Mart 2016 Cumartesi
"odadaki sessizlik duyulur oldu" (5 Mart 2016)
Kitaplara, gezmeye, dans etmeye, tavana bakıp düşünmeye, dostlarla sohbete etmeye, yeni insanlarla tanışmaya, gitmediğim yerlere gitmeye, izlemediğim filmleri izlemeye ayıracağım vakitten çalıp bazı "sorumluluklar" ve bazı "zorunluluklar" yükleyen hayata ve parasızlığa ne kadar sövsem az.
*Berna Durmaz
"hiçbir şey bilmiyorlardı oysa" (4 Mart 2016)
3 Mart 2016 Perşembe
"uzaklara bakmalı yine" (3 Mart 2016)
"Kimsenin yükünü durduk yere yüklenmeyecek yaştayım ve kimseye annelik etme niyetinde değilim" diyerek teğet geçtiğim zavallı ilişki ihtimallerim.
Şefkate ve ilgiye sadece kendilerinin ihtiyacı olduğunu sanan sevgili yalnızlar.
Sevmekten önce sevilmeyi arzulayan ters yöne romantikler.
Ve "seviyorsan git konuş bence"nin öncesinde bir süre sevmek olduğunu es geçip de dile dökülen hislerin, bir ihtimalin en güzel zamanı olan "acaba'lı mutlulukları" harcadığını görmeyen acemi/aceleci duygusallar.
Geçmiş olsun hepimize.
Geçmiş olsun!
*Berna Durmaz
2 Mart 2016 Çarşamba
"kimseyi görmemek için arkadan dolandı" (2 Mart 2016)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)