31 Mayıs 2015 Pazar

"buraya haybeye gönderildim"

Çok şükür Mayıs ayını da bitirdik. Nisan ayına göre güzel geçse de bitmeyen yağmurlar, ısınmayan hava moral bozmadı değil.
Yine de haziran mayıstan güzel geçer diyerek tutunuyorum.
Hayırlısı inşallah.



23 Mayıs 2015 Cumartesi

"insan dünyanın dışına nasıl çıkar?"

Akün'ü sinema olarak görmüş, yaşamış şanslı nesildeniz. Yıkarlar falan diye ödümüz koptuğu için bir şey diyemiyorum; ama sinema olarak tiyatro sahnesinden daha iyiydi. Çok filme gitmedim; ama orada Michael Jordanlı Space Jam izlemiştik. İki efsane benim için bir arada hafızama kaydedildi.
Eski güzel günler. Atatürk Bulvarının geniş, ağaçlı ve gölgeli kaldırımları falan.

Bu yaşlanmak değil, şehre vefa.


22 Mayıs 2015 Cuma

"çünkü bu tüketilemez"

Kendinizi bazen (fazlasıyla) kandırıyorsunuz. Yani farkında olup da aynı eylemleri gerçekleştiriyorsanız dert değil; ama işte o kendini kandırma hali fazlasıyla ezik geliyor işte.


21 Mayıs 2015 Perşembe

"öyleyse layık olmak ne demek?"

Yine güzellik Beytepe'den.
Hayatım okul şenliklerinde beleş konser dinleyerek geçti.
Bu akşam son 1 saatte sıkıntı çıkarmazlarsa Sıla dinleyeceğim. Epeydir istediğim konser hem de :)
Rakı yok; ama olsun. Zaten şenlikte ağır parça söylemez herhalde. Gerçi MFÖ bi konserde baymıştı.
Neyse sonuçta Sıla konserindeyim :)


18 Mayıs 2015 Pazartesi

"yerdekilerden korkunuz"

Aklımdan gündüz geçenleri akşam yazacak halim ve hevesim olmuyor hiç. Zaten gündüz aklıma gelenleri akşam aramayı da unutuyorum.
Gündüzleri başka, akşamları başka ruh halim var hep.
Bunu anlatmak da zor herkese.

(Ayrıca Game of Thrones'un 5. sezon 6. bölümü bok gibi, bazen nefret ediyorum George R.R. Martin'den)


17 Mayıs 2015 Pazar

"ve bir gün hiç anlamayacaksınız"

Pazar günleri kitap okuyamadığımda ayrı bir gıcık oluyorum.
Sanki o gün daha bir boşa gitmiş gibi oluyor.


16 Mayıs 2015 Cumartesi

"bahardan kışa düştüm"

Kendimle ilgili bir tespit yaptım bugünlerde, üzerine uzun uzun düşündüm.

Kendime yakın gördüğüm ve kendimi yanında güvende hissettiğim (arkadaşlarım hariç) bütün erkekler bir şekilde hayal kırıklığına uğrattı beni; ama öyle basit değil, büyük hayal kırıklığı.
Bu, kimseye güven sorunuyla yaklaşmama neden olmadı.
Ya da ne bileyim hiçbir erkeğe karşı bu sebepten zayıf hissetmedim.
Hayatımdan çoğunu söküp atmadım da.

Yeni öğrendiklerimle ve yeni hassasiyetlerle devam etti hayat.
Değişen de çok bir şey olmadı.

Bir erkeğe sırtını dayamadan yaşamak ne dramatize edilecek kadar hisli bir şey ne de çocuk oyuncağı.
Baş etmeyi öğrendiğin bir gerçek sadece.

Şimdi babalar günü gelmeden yazıyorum ki iki gün sonra "ben kralın kızıyım" paylaşımlarınız, efendim "her kız çocuğu en çok babasını sever" geyiklerinizin arasında kaynamasın.

Ne o kral babalar ne de diğer erkekler hayatın hüzün içinde akıp gidişini değiştirmiyor.
Bi' siz varsınız işte, kendinizi dik tutacak güce sahip olan.




14 Mayıs 2015 Perşembe

13 Mayıs 2015 Çarşamba

"kalbi rastgeldi"

Bak yine aklıma geldi, Barış Bıçakçı ile rakı masasında olmak ne güzel olurdu.


12 Mayıs 2015 Salı

"bu yüzden sürekli içimize taşıyoruz"

Yine kendimi yoğun bir okuma sürecine adadım, boşlukları dolduruyorum, bildiklerimin altını çiziyorum ve sonra diyorum ki:
"o iş öyle değil beyler"


11 Mayıs 2015 Pazartesi

"birbirlerinden kaçıyorlardı"

Bugün Kenan Evren'in neredeyse elinde büyümüş bir arkadaşımın yüzündeki hüznü gördüm. "Bize hep çok iyiydi" diyor etrafındakiler, ilginç.
Yarın cenazesine katılacak ve muhtemelen ağlayacak.
Düşünsene Kenan Evren için.

Hiç ses etmedim. Konuşsam içimden zehir akacak, hüznüyle bıraktım.

Keşke herkes herkese karşı, en sevdiklerine davranılmasını istediği gibi davransa. Belki o kararları almadan önce etrafında iyi davrandığı insanlara bi' baksa ülke bugün bambaşka olurdu.

Sonuçta sevenleri var, herkesi seven var; ama biz kendisini #kötübilirdik


10 Mayıs 2015 Pazar

"rahatladı sanki"

Rahat rahat yazamadım; ama bu anneler/babalar günü bana çok saçma geliyor. Sevgiyi ifade etmek için falan fırsat tabii, bol bol ifade edilsin o ayrı.
Ama bu bitmek bilmeyen hediye reklamları, sosyal medya paylaşımları falan beni çok yoruyor.
Hele annesini/babasını kaybetmiş insanların gözüne sokmak çok can sıkıcı.
Yani sonuçta benim bireysel olarak bu paylaşımları yapmamak dışında çok bir şey yapabilme lüksüm yok. Sessizce günün geçmesini bekliyorum.



9 Mayıs 2015 Cumartesi

"dilim tutuldu, yutkundum"

Bazı mutsuzlukların "neyse"leri var.
Şu an Edinburgh'ta gezmiyor olabilirim; ama sevdiğim bir arkadaşımın düğününe gideceğim bu vesileyle.
Kendi mutsuzluğumu arkadaşlarımın mutluluklarından nemalanarak giderebilirim, evet.

8 Mayıs 2015 Cuma

"onlar yoksa şüphesi vardı"

Zeki Alasya'nın ölmesi çok saçma.
Kayahan'ın ölmesi gibi.

Bazı insanlar hiç ölmeyecekmiş gibi geliyor, keşke öyle olsa.

"ama taviz vermedi"

Bir hayal kırıklığını en iyi unutturan şey başka bir hayal kırıklığıdır.
Benimkiler bu ara üst üste geliyor, sakin kalmaya çalışıyorum.
Ya da acaba uyuşuyorum mu demeli?




Ve neden acaba Funda Şenol Cantek'in İletişim'de yazmasını Levent Cantek kontenjanına bağlıyorum? İyice kötü niyetli biri oldum.
Bir de itiraf:
Liseden sonra tekrar okumadım, şöyle bir göz gezdirdim; ama o zaman da sevmemiştim Anayurt Oteli'ni. Yusuf Atılgan'ı tekrar okumamın önündeki en büyük engeldir o "sevmemişlik anısı".