28 Şubat 2015 Cumartesi

"durup bize baktılar"

Bazı günler kafam çok karışık oluyor. Şu güzelim havada Tunalı'ya gidip, Kuğulu'da biraz oturup sevdiğim birileriyle laflamak yerine evde oturup kitap okumaya ayırdım. Pişman değilim; ama güzel havalı zamanı kaçırmaktan korkuyorum. Bir şeyleri kaçırmaktan hep korkuyorum. Kendimi rahat bıraktığım ne kadar az zaman var aslında. Hep aklımın bir yerinde "yapmak istediklerim" kısmı var. Bunları arada bir görmezden gelmeyi öğrensem iyi olacak.

27 Şubat 2015 Cuma

"istediğin gibi bağır!"

Bu kahve dolup dolup boşalan yaşam sevincime gelsin.
Tutunmaya çalıştıkça aşağı çekenlere...

"sen devam et!"

Beklenti azalınca mutluluğun artması diye bir şey yok. Tamam beklenti azalınca hayal kırıklığı, kaygı, üzüntü vb. azalıyor; ama ya o mutluluk?
Ona değmez mi?
Alınmayacak bir risk mi?

25 Şubat 2015 Çarşamba

"söylediğim gibi..."

Bazı insanlar bir cümleyle içinizi ısıtabilir.
O cümleler hafızada kalır.
İyi ki.

24 Şubat 2015 Salı

"sorun deli gibi bağıran adamdı."

Günün haberlerinden seçmeler:

"Mecidiyeköy'deki rezidans inşaatında bir işçi hayatını kaybetti. Olay yerine ambulanstan önce TOMA geldi."

"Malatya'da iki F-16 düştü. İki F-4 uçağının enkazına ulaşıldı, 4 pilot şehit oldu"

Devlet Bahçeli'den Necdet Özel'e: "Senin için vatan nedir? Harbiye’de vatan konusu işlenirken dersi mi kırdın, okuldan mı kaçtın?"

"Şakran Çocuk Cezaevi'nde çocuk mahkûmların birbirlerine işkence yaptıkları ortaya çıktı."

falan filan...

Kendimi günlerdir kitaplara verdiğimi yazmıştım. 11 günde 5 kitap (227+406+572+218+264) bitirdim, bugün başladığım kitabın (şimdilik) 140. sayfasındayım ve aylardır hissetmediğim kadar iyi hissediyorum.

Bu ülke bizi mahvediyor, bir çamurun içine çekiyor, bir mutsuzluk çukuruna hapsediyor.
Gülmek için elimizde ne varsa alıyor bir şekilde.

5 insan daha gitti.
Demek ki bu 5 insanı koruyacak önlem alınmadı, aldırılmadı.
Siyasiler kavga etmeye devam ediyor, kimsenin halkın iyiliğini istediğini sanmıyorum ya da çok azı istiyor.
Ben bu huzursuzluğa katlanamıyorum.

Sonra kendimi basit, sürükleyici, mümkünse eğlenceli kitapların içine bırakıyorum.

Ve Resimli Türkçe Edebiyat Takviminde Barış Bıçakçı öyküsü başladı diye kendimi teselli ediyorum. (Barış Bıçakçı'ya zaafım var, net)
Huzur kitaplarda!




23 Şubat 2015 Pazartesi

"yine İstanbul çirkin"

Yavaş yavaş veda ettiğim insanlar var, farkında bile değiller.
Sessizce yerlerini değiştiriyorum içimde.

22 Şubat 2015 Pazar

"daha fenası, katiyen anonim de değildir."

Çok uzun zaman sonra ilk kez (haftalık yapmam gerekenlere bile aldırmadan) tüm öğleden sonra ve akşamımı kitap okuyarak geçirdim.
Twitter, facebook, ülke gündemi umurumda dahi olmadı.

Neredeyse 350 sayfa okumuşum ve 100 daha okuyup, kitabımı bitirip öyle uyumayı planlıyorum.
bunun için sokağa çıkmayı, kitap fuarına gitmeyi bile erteledim.

Son 1-2 haftadır iyi hissetmemi de kitaplara borçlu olduğumu fark ettim. Eskisi kadar güçlü olmayan hafif bir vicdan azabı ile kendimi kitaplara vermek çok iyi geldi.

İşin özü kimse bir ilişkide kendini tam anlamıyla size teslim edemez ve siz kimseye teslim olamazsınız.
Bu ilişkiyi bir kitapla kurmuyorsanız tabii.
Ormana gitmiyorsanız şayet, hem kendinizden kaçıp, hem de kendinizle kalmak için kitaptan daha iyisi olamaz.
Benim açımdan böyle en azından...

>

21 Şubat 2015 Cumartesi

"kışın sonlarında, güneşli bir cumartesi öğleden sonra..."

Hayatında en çok merak ettiğin şeylerden biri ne derseniz; Barış Bıçakçı diyebilirim. Nasıl bakıyor, nasıl gülüyor, nasıl kederleniyor. Bi' surete oturtamıyorum içimdeki sevgiyi, öyle olunca ulvileşiyor tabii. İnsan sevdiğini merak edermiş sonuçta :)



#BarışBıçakçı

20 Şubat 2015 Cuma

hangi cemre?

Kış bütün ayazıyla varlığını hissettiriyor. Kar yağmadığı zamanlarda inanılmaz soğuk. Hayır bu cemre hangi havaya düştü acaba?

Bir de Metin Üstündağ'ın şiiri vardı.

Gece kar yağmış kirli sarı
Pinokyo olsa yakılır
Çok soğuk dışarısı

"çünkü insan metaforu değildir ağaç"

Sevdiğim birinin uzağa gitme fikri tüm bünyemi sarsıyor. Kimse sevdiklerinden uzaklaşmamalı.

Buna uzaklaşarak çözüm bulmak da kendini koruma içgüdüsü herhalde.

17 Şubat 2015 Salı

"gökyüzüyle şölen kuramadık"

Bugün bir vesile ile ülkenin ilk (çok af edersiniz) boka batışı olmadığından dem vurdum arkadaşlara.
Keşke ömrümüzün en güzel yılları İ.Melihli Ankara'ya veya bu döneme denk gelmeseydi; ama bizden önce de çok mutlu olmadı bu ülkede insanlar.
Menderesli yıllar bugünün ön çalışması gibiymiş zaten.

(kronolojik olarak şurada var:
http://blog.milliyet.com.tr/demokrat-parti-ve-demokrasi-yalani-1--/Blog/?BlogNo=61413
http://blog.milliyet.com.tr/dp-ve-demokrasi-yalani--2--/Blog/?BlogNo=62689
http://blog.milliyet.com.tr/dp-ve-demokrasi-yalani-3--/Blog/?BlogNo=63282
http://blog.milliyet.com.tr/dp-ve-demokrasi-yalani--4--/Blog/?BlogNo=64458
http://blog.milliyet.com.tr/dp-ve-demokrasi-yalani-5--/Blog/?BlogNo=66164
http://blog.milliyet.com.tr/dp-ve-demokrasi-yalani-6--/Blog/?BlogNo=66360
http://blog.milliyet.com.tr/dp-ve-demokrasi-yalani-7--/Blog/?BlogNo=66421
http://blog.milliyet.com.tr/dp-ve-demokrasi-yalani--8---son/Blog/?BlogNo=66682)

Arkasından defalarca siyasette dini kullanan siyasetçiler, cahil kalan halk, acımasız darbeler ile çalkalanmış ülke.
Arada güzel şeyler de olmuş elbette; ama derdi bitmeyen ülkenin hafızasında nadiren güzel şey kalıyor.
Sonra bugünlere geldik işte.
Hegel, en azından Türkiye tarihi açısından, haklı bence. Tez'in ardından bir antitez geliyor bu ülkede.
Umudumuzu kaybetmememiz lazım.
Gerçi ben bunu diyorum; ama en çabuk ben düşüyorum, o da benim tutarsızlığım.

15 Şubat 2015 Pazar

"yoktan yere bir uzaklık, bir engel aramızda"

Ne kadar istesem de ülke gündeminden kaçamıyorum, sinirlerime hakim de olamıyorum.
Özgecan ilk değil; ama son olsun diye uğraşmamız lazım. Elimden geleni zaten yapıyorum, daha ne yapabilirim bilmiyorum.
Çaresizlik çok koyuyor.
En son böyle Ali İsmail ve sonra Berkin ölmesin diye dua ederken olmuştum.
Hiçbir şey yapamıyorsun, anlatıyorsun, anlamıyorlar.
Caniler ayrı dert, onları savunanlar ayrı.

#ÖzgecanAslan

"ne lezzetliydi o pilav değil mi?"

Kadına, kadın zarar vermedi mi sanıyorsunuz?
Oğullarını doğru eğitmediler. Arkadaşlarını uyarmadılar.
Cinsiyetçiliği görmezden geldiler.
"Bayan" değil "kadın" dediğimizde ık mık dediler, kibarlık dediler, yağnii dediler.
Kız-kadın ayrımı yaptılar.
Cinselliğini istediği gibi yaşayanı yaftaladılar.
Tek başına yaşamak, gezmek, tatil yapmak isteyene "erkek olsa neyse ama, kızbaşına olmaz" dediler.
Feminizmi "erkeksizlik"e "erkek düşmanlığı"na yordular, "evde kalmış" dediler.
Sokağa çıkmayı, gece gezmeyi "erkek işi" bildiler. Ev işi yapmayı, yemek yapmayı kadınlıkla özdeşleştirdiler, toplumsal tabuları içselleştirdiler, reddedeni hor gördüler.
Çocuk sahibi olmayı kadınlık, gerisini eksiklik olarak yorumladılar.
Karşı çıkmayı bilmediler.
Bu sisteme, bu gidişe, bu anlayışa fırsat veren kadınlar da var.
Vermeyin. Gerekirse dırdır etmek diye yorumlasınlar, ben hiç rahatsız olmuyorum mesela.
Dırdır edin. Sesinizi çıkarın. Bıktırın. Alıştırmayın. Öğrensinler.

#ÖzgecanAslan

13 Şubat 2015 Cuma

"herkes bir plan yapmıştır çoktan"

Tekrar tekrar okuduğum kitaplar az benim. Yenisi çok çünkü.
yine de
bazen
bazı kitapları (en azından bazı bölümleri) açıp okurum.
İşte öyle insanlar olsun etrafımda.
Kitap gibi.
Doyamadığım.

12 Şubat 2015 Perşembe

11 Şubat 2015 Çarşamba

"bence büyük bir örtü burası"

Yeni heyecanlar için yeni insanlar gerekmiyor bazen. Eskisine de razı oluyorsun, tabii içinde hâlâ heyecan varsa.

10 Şubat 2015 Salı

"tutunduğum bir sarmaşık değildi"

Son günlerde başlıkları dışında haber okumuyorum, çok merak ettiğim bir şey duyarsam birilerinden özetini dinliyorum. Çoğunlukla birileri haberlerden bahsettiğinde susturuyorum ya da dinlemiyorum.
Twitter'da haber sitelerini takip etmeyi bıraktım, facebook'ta da sürekli olumsuz haber paylaşan arkadaşlarımın gönderilerine bakmıyorum.
Özellikle çocuklar ve hayvanlarla ilgili üzücü şeyler paylaşanları takip etmeyi bıraktım ya da zaman tünelimde görünmesini engelledim.

Neden yazıyorum bunları? Değiştiremeyeceğim veya etkide bulunamayacağım şeyleri gördükçe sinir katsayım artıyor ve sonuç benim için çok hayırlı olmuyor. İşin ilginç yanı; hayatını hep böyle yaşayan insanlar var ve hayat akıyor. Bilmeyince hiçbir şey değişmiyor, hatta daha sakin geliyor.
O zaman anlıyorum sürekli "hayat çok güzel" diye ortalıkta gezen tipler bundan öyle diyor, az bilince, az dertleniyorsun, her şey güzel geliyor.
Hayat bi' bize acımasız yani.



9 Şubat 2015 Pazartesi

"kimi şeylerin modasının geçtiğini bilmek..."

Umudumu kaybettiğimden değil de, artık tek başına onun yetmediğini düşündüğümden olsa gerek, ben bu blogun isimini değiştireyim diyorum artık.
Ne o eski umutperiliğim kaldı, ne öyle bi' beklentim.
Önce tekrar inanmam gerek.

"o da yazmasaymış canım"

Hayatımda kendim kadar üşengeç bir insan görmedim, "yazarım" diye düşündüklerimi yazmaya üşeniyorum.

Zaten yarın da kar yağacakmış, bakalım "amaaan hava soğuk" diye nelere üşeneceğim.

5 Şubat 2015 Perşembe

"perşembe günleri bambaşka bir çocuk"

Perşembe akşamları size de çok güzel gelmiyor mu? Cumalar sevilesi çünkü.

(Nöbet tutmak zorunda olduğunuz cumalar hariç. Okullarda, yurtlarda, kışlalarda, hastanelerde, bir yerde bilgisayarın başında, bir yerlerin kapısında nöbet tutan herkese kolay gelsin. Nöbet sevilesi değil, net!)