30 Ocak 2015 Cuma

"Ne kadar yürüdüm bilmiyorum."



Zakkum konserine gittik dün, çok uzun zamandır gitmiyordum, iyi geldi.

Özlüyorum; ama eski tadı da yok.
Yani aslına bakılırsa Anason onlar için bir çıkış oldu, güzel adamlar, güzel para kazanıyorlar artık; ama son albümden iki şarkı ancak dinliyorum ben. Tabii bana ve eski seyircilerine göre hareket de edecek değiller; ama düşününce bi' dönem her hafta gidiyordum dinlemeye, sonra If Performance ile her ay, hiç atlamadan. Aralık 2007'den beri telefon müziğim Ahtapotlar, hatırlayamıyorum ama epeydir alarm müziğim "ah çikolata".
Yani biraz da olsa hakkım var gibi hissediyorum, en azından Ahtapotlar'ı şu hali ile (https://www.youtube.com/watch?v=a2tH8GLE88I) dinleyebilsek.
İkinci albümden ne bileyim, bi' "24 Ayar" dinlesek, "Kale Değilsin" dinlesek. "Uyanık mısın?"ı bile çalmıyorlar :/
Sonuçta Ankara onların evi, ne çalsalar dinleniyor; Placebo, Morrissey falan beklemek uçuk olur da artık, kendi eski şarkıları neden olmasın?
Hiç sohbet de etmiyor Yusuf sahnede.
Küfürlü konuşmasını, ona buna laf sokmasını bile özledim valla.

Neyse sonuçta gittik biraz dertlendik. Yusuf'un parlayan gözlerini, Cem'in "hiçbirinizi sevmiyorum aslında" bakışlarını gördük yine.
Bi' dahaki gidişim, rakı içip dertlenesim olduğu zaman olur herhalde.





29 Ocak 2015 Perşembe

"iki sözcüğün altını çizdim"

Hep derim "Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin".
"Allah kimseyi korkuyla da terbiye etmesin"



26 Ocak 2015 Pazartesi

"pazartesi günleri ben dünyada yokum"

Bıraksalar bi' süre evden çıkmam mesela bu ara. Ödev teslim etmek de işe gitmek de doktora sonuç göstermeye gitmek de istemiyorum.
Çok canım isterse belki Kuğulu'ya giderim. Mümkünse yalnız kalmak ve okumak istiyorum sadece. Belki biraz da yürürüm. Evde değil ama. Açık havada.
Yürümek iyi gelir.

"hiç ses etmedim"

Masa başında keyfi yapmayı seviyorum, evet; ama mecburiyetten oturmak kadar kafa/bel ağrıtan çok az şey var. Okudukça ve yazdıkça neyi okumayı ve neyi yazmayı sevdiğimi keşfediyorum. Bunun içine kesinlikle bilimsel bir makale girmiyor.
Zorunluluk içerikli hiçbir şey girmiyor.

Aynı gün içinde takvim fotoğrafını koyup, iki satır bir şey yazmayı bile beceremiyorum ben, her şey istediğim zamanda yapılmalı gibi geliyor, zaman kısıtlamalı yazmalar hiç bana göre değil. İşin özü; bu son ödev muhtemelen hayatımdaki (başka zorunluluklar çıkmazsa). Bundan sonra da bir tez yazacağım, sonra girişli, gelişmeli, kaynakçalı yazılarınızı ancak okurum, o da canım isterse.

Bunaldım yeminle.

25 Ocak 2015 Pazar

"cumartesiler çılgın günlerdir"

En güzel anlatma yolu olarak:
"bağışıklık sistemim sinir sistemimi düşman sanıyor"
diyebilirim.
İçime bir tedirginlik, bir "neyse ben hallederim", bir "ne gerek vardı şimdi" hali düşüyor. Hepsi birden düşüyor.
Çok fena bozdunuz kafamı.

24 Ocak 2015 Cumartesi

"bitmez ki bu hikaye"

Bi' ara kendime güzel bir yapılacaklar listesi hazırlamam lazım. Yine yapılması gerekenler ile yapmak istediklerim arasında sıkıştım kaldım.
Canım bir şey de yazmak istemiyor yine. Oysa anlatasım var.
Çok takıyorum, takmamam lazım, bi' ara becerebiliyordum, şimdi olmuyor. Yeniden yapabilmem lazım.


22 Ocak 2015 Perşembe

"o imkânsızlık büyüledi beni"

Yanlış yaptığım zamanlar elbette oluyordur; ama en azami çabayı kimseyi huzursuz etmeyeyim diye harcıyorum.
Huzur önemli çünkü.
Kendini düşünürken, başkasına çok özenli olamayabiliyor insan, ne kötü.

Bir de sözlerime takılmayacak, hareketlerimi yanlış yorumlamayacak beni "huzursuz eder miyim?" diye düşündürüp yormayacak insanlar var hayatımda. Özensiz zamanlarımda bile "ya salla" diyen.
Galiba onlar en değerliler.
"İyi" olmaktan daha çok ne kadar huzur verdiği önemli hayatımdaki insanın. Hep onu arıyorum ben.
Belki de ben fazla rahata düşkünüm, bilmiyorum.


#AliİSmailKorkmaz

Bu çocuğun fotoğrafını her gördüğümde içim sızlıyor ve katillerine ödül gibi cezalar verildi.

Adaletiniz batsın, içiniz kurusun.

20 Ocak 2015 Salı

"ne güzel bir tesadüf"

Sadece bak*.



Ne olduklarını gördüğünde ve öngörebildiğinde kime neyi emanet edeceğini de bilirsin; kafan rahat, hayal kırıklığın az olur.
Ortamlarda da sıkıntı çekmezsin sonra.

Birilerinin önüne yatanların önüne dozerin önüne geçtiğin gibi geçmeli demek ki...




* zamandan ve zamanlamadan bağımsız

ya aşk diye bir şey yoksa...

Ya yüzyıllardır kendimizi kandırıp duruyorsak?
Belirsizliğe inanmak kolay tabii. Kural yok, görecelik çok. Bi gün deseler ki "aşk ilk bakışta olur, kural bu", öbürleri der ki "biz aşık değil miyiz?"
Ya da mesela kalıcılık sorunu.
Ya da aşık olduğunu aşka rağmen üzebilmek.
Kıskanmak mesela. İlla aşkın kuralı mı?

Sonuçta aksini ispat edemiyoruz, bunca kişi yanılıyor olamaz diyoruz.

Çok fena kaldırılıyor olmamız olası bence.



19 Ocak 2015 Pazartesi

"Güzel bir gün olmasından başka umduğum bir şey yok."

Güzel bir gün için iki koşuldan biri şart. Ya sevdiğin biri ya sevdiğin bir eylem olacak içinde günün.
İkisi birden varsa senden şanslısı yok.

Ben en az birini bi' şekilde denk getiriyorum.
Bu da gecenin "çok şükür"lerinden biri.

(Fotoğraflar titremiş, sonra ekleyim bari)

17 Ocak 2015 Cumartesi

"yalnızken ayrı severim cumartesini"

Merhaba.
Feminizm iyidir, fazlası bayar. Her şey gibi. "Fazlası zarar" demiyorum bak, yarar hatta; ama bayar.
Şimdi feminist tarihe gömülmüş olmasam konuda daha fazla yazardım; ama çok ilginç şeyler oluyor geçmişte, bırakamam, sonra yazarım.

16 Ocak 2015 Cuma

"nedir beni dalgınlığa götüren"

Biri üşenmek için doğduysa o benim bence. Çalışmak ve üretmekle ilgili ciddi sorunlarım var. Çalışmak istemiyor değilim; sadece istediğim zaman ve istediğim şekilde olsun istiyorum. Bunu yapabilen bir kısım zengin var, biliyorum.
Ve elbette onlara sövüyorum.

15 Ocak 2015 Perşembe

"manayı kovalamak için..."

CSO konserine gitmeyeli epey olmuştu. Yılbaşı konserini de ne yalan söyleyeyim içim çekmemişti. Bu haftaki programı özellikle istedim. İki piyano ve vurmalı çalgılar var diye.
Galiba ilk kez iki piyanoyu beraber dinledim.
Tabii ben asıl bunun için gitsem de ikinci bölümü daha çok sevdim. O Slav Marşı (hem de üretimine bizim yarattığımız hüzün neden olmuş), o 1812 Üvertürü beni benden aldı.

Pek keyfim de yok bu ara aslında; ama konserde kendimi tamamen müzik aletlerine odaklanmış, heyecanla sahneyi seyrederken buldum.
İnsanın kendini bi' şekilde hayata bağlaması önemli.
Bunun pek çok yolu var benim için, biri müzik.
İyi ki CSO var.

14 Ocak 2015 Çarşamba

"hangi günler büyüler şimdi"

Adonis'e Nazım Hikmet Şiir Ödülü verildiğinden bahsedince takvim, dedim bir Adonis şiiri paylaşayım.

"Tanık

Yangının göz kapaklarında geceyi gördüğü yerde
Doğa yüzünde yenilenir
Yıldızlar yenilenir,
Başının etrafında eser şiddetli fırtına
Rüzgar gibi - kırılır yaldız."



Aşk Şiirleri
Kırmızı Yayınları
2007



"günler zarftır, cumayı salıya yolla"

Bazen çok mutsuz oluyorum, içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor (okumak bile), işte o zamanlarda oturup geçmesini bekliyorum.
Zamanın ve bu hissin.
Bazen "hiç" iyi geliyor yani.

12 Ocak 2015 Pazartesi

"ben pazartesiyim"

pazartesiden bağımsız, bazen içimden hiçbir şey gelmiyor.

ya sütü şişelemeselerdi, düşünsene...

Denk geldi muhabbet. Gece eve geç dönerim diye akşamdan 3 kutu süt alıp stokladım; çünkü gece evde sütsüz kalınca kriz çıkıyor. Yaz akşamı neyse de kış akşamı büyük sorun.
Kendi ineğimizi sağamadığımıza ve köyden geleni gece 9'da bulamayacağımıza göre yaşasın uzun ömürlü yiyecek içecekler. Yani öyle kötülemeyin hemen :)

11 Ocak 2015 Pazar

"bir çeşme gibi akabilir cumartesi"

Bakmayı, bakmasını sevdiğin gözlerin parlaması için çok şeye değmez mi?
Değer.
Sevgi böyle bir şey işte.

9 Ocak 2015 Cuma

"orman değiliz artık, milli parkız..."

Bazı günler güzel, bazı günler başka güzel.
Her ne kadar aynı şehrin 5 dakika mesafesinde olmamıza rağmen görmesek de birbirimizi bazen, "hadi sarılalım" dediğinde hemen gelecek insanlar tanımak güne güzellik katan.

- Sana çok önemli bir şey söyleyeceğim.
+ Ben de seviyorum seni.

Anlaşılmıştır.
İyi ki...


8 Ocak 2015 Perşembe

"çiğ süt emmiyor mu bu insanoğlu?"

Kimsenin kimseyi rahat bırakmadığı, herkesin her şeye karıştığı ve herkesin herkesi yargıladığı zamanlar bunlar. Bazı şeyler hakkında yorum yapmaya hiç hakkımız olmadığını unutuyoruz. Haddimizi aşıyoruz. Geri adım atmayı da bilmiyoruz. Tarihe yanlış notlar düşüyoruz kendimizle ilgili.
Geri dönmeyi bilmek lazım.
Bazen boyun bükmek lazım.

"Sevincin sesi çıkmıyor"

Öldürmek kolay, hele sevinç kadar kırılgansa...

7 Ocak 2015 Çarşamba

"anladık yeni bir gökyüzü"

Son zamanlarda geçirdiğim en güzel akşamlardan biriydi. Kar topu savaşına kenarından köşesinden katıldım, güzel bir sofrada güzel insanlarla güzel sohbetler ettim.
Ve öyle güzel bir evim olsun istedim. "Her köşesini beraber yaptık" diyebileceğim biriyle.
Hayat bazen çok güzel.
#maşallah hashtag'ini de unutmayım.
Her şey için.