10 Mart 2011 Perşembe

"hayat çok güzeldi, durduk yere üzüldüm"

(Kuşlar için ekmek ayırmalı, hava çok soğuk...)

"Nasılsın?" diye sorana "bu aralar mutsuzum" diyorum, hemen "niye?" diye soruyorlar. Oysa mutsuz insana çok soru sormamalı, şöyle bi' ağız yoklayıp kendi haline bırakmalı. Mutsuzluk içeriğinin hepsine bi' cevap geliyor çünkü ardından.

Şundan mutsuzum, böyle yapsaydın.
Bundan mutsusum, sen hiç böyle yapmazdın.
Ondan mutsuzum, ben demiştim sana.

Nasılsın sorusunu geçiştirmek gibi bir alışkanlığım olmamıştı hiç, artık var. Biraz yorgunum çünkü...

(Kuşlara ekmek bırakmalı oraya buraya, kar çok...)

Mutsuz olduğum zamanlar özlediğim zamanlar hep, bunu biliyorum, bunu öğrendim.

Çıplak ayak çimlere basıp, güneşe yüzümü dönüp, müziğe kendimi bıraktığım bi' günü özlüyorum bu aralar. Dönüp dönüp o gün geliyor aklıma. Neden özellikle o gün bilmiyorum. Gülüşünü gördüğüm çok gün oldu; ama gülüşü ormana yakışmıştı, o günü özlüyorum.


Yine de bahar denilince Kuğulu geliyor aklıma, aslında kış denilince de sonbahar denilince de...
Küçük bir dünyam var sanırım.
Hep aynı yerde dönüp duruyorum.

Kuş sesleriyle uyanmayı özledim.
(Hava çok soğuk, kuşlara ekmek bırakmalı kesin...)

Şefkati özledim, aradığım an bulduğum şefkati özledim, sevgiliden bulamayınca dostu arayıp hayatı katlanılır yapmayı özledim.

İçimde müzik çalardı eskiden, sesini kısamadığım o halleri özledim.

Ve bu aralar kendimi pek anlatamıyorum, anlatabildiğim sözcükleri özledim.

(durmadı kar, unutmayalım da kuşlara ekmek ayıralım...)