28 Eylül 2009 Pazartesi

Ahımı alma, sakın!

Biri beni tutsun lütfen!

Farkındayım aslında olanların; ama engelleyemiyorum kendimi. Hüzün hali sarıyor beni, duruldum durulacağım. Sonbahar geliyor diye, mevsim geçiyor diye, eh ufak tefek gerginlikler de cabası.

Mesela vazgeçesim geldi bugün, yine "acı çekmeyim" sendromu bu, biliyorum. Yetmedi yine gülücüklü sözcükler, yetmedi bana kimse, bırakıp gidesim, yatağıma yatıp günlerce çıkmayasım geldi.

Sakinleştiriyorum kendimi...

Madem herkes gibiyim, herkes gibi olayım öyleyse değil mi?
Törpüleyim bana ait özellikleri, "tek tip"lerden olayım. Değişim açılımı yapayım kendime!!!

Öyle ağız dolusu bağırasım var:
Lanet olsun...

7 Eylül 2009 Pazartesi

Söyle de, biz de bilelim canım :)

Benim yengeç yanım ağırdır. Yengeç olan bilir, pis bir melankolimiz olur bizim. Dengesiz yanımız ve akıllara zarar bir hayal gücümüz...

Ben mesela acayip hayal kurarım, yürürken, yemek yerken, müzik dinlerken... Hayal kurmuyorsam takmışımdır bir şeye dönüp dolaşıp onu düşünüyorumdur. Şu teknoloji olayından biraz uzak kalsam filozof bile olurum, o kadar yani :) Filozof olsam yazarlardı arkamdam, "kalorifer başında sabahlara kadar yazdı" diye, neyim eksik soba başında yazan Descartes'tan :)

Gerçi mektup yerine, aklımdaki öyküleri, romanları yazsam yazar olurdum en azından... Hem filozof olmaktan daha çok para kazandırırdı hem de "içimde ne varsa dökeyim, gözüm açık gitmesin" psikolojisinin popo kaldırma etkisinden kurtulurdum, mis gibi olurdu... Herkes geri versin mektuplarımı bakayım :)

Neyse ben bazen olayları da kurarım. Çok dikkatli gözleyince, bazen gereksiz tesadüfler birbirine bağlanabiliyor... (Hey gidi koca Hume, sen dedin de biz dinledik mi?)
Bazen böyle yeterince derin olmayan akıllara, derin anlamlar yüklerim gereksiz. Kast edilenin peşine düşerim, her şey yeterince sığ iken oysa...

Kurgu sağlamsa, hele olay örgüsü benle ilgiliyse al başına belayı :) Bu örüntüler ağı sarpa sarabilir. Bazen en sıradan olay bile beni dünyanın merkezine oturtur, dünya etrafımda döner, algılayana kadar çeker de çekerim.

Sözler ok gibi (ney gibi? :P) saplanır içime, işin ucunda bir sevdiğim varsa. Hayır, doğru yere nişan da alınmadıysa sağa sola saplanır gereksiz yanar canım. Nişan tabii ki alınmaz; çünkü olay örüntüsü benimdir, başkasının haberi yoktur. Öyle karışık bir hal yani :)

Ama anladım ki bu bana özgü bir durum değil, yengeçlikten... Kuran kuruyor anacım, durum bu! Yani hayatımda en son yapacağım şey içten pazarlıklı olmaktır, benim dilime vurur, olmadı kalemime, hadi olmadı buradan okunur. Ah ah Mustafa Abi okuyorsan, sen anlat bu yengeçliği. Kendine dünya kurup, sonra onu yıkan bizi :)

Çabalamadığım bir şeyin, bilinmesi nedir? Kurgudur, yengeçliktir, bana benimki gibi bir tavırla karşılık vermektir, ki hakikaten karşıda olan olunca komik oluyormuş :)
Hayır varsa bir yapılmaya çalışılan benim haberim yok, o açıdan yani...

* * * * *

Geçmiştik değil mi o sayfasını ömrümüzün?
Kapatmıştık sanki, yazılıp çizilip karalanan o sayfasını bu defterin...
Ben durup durup geri açtım mı? Ne yalan söyleyim, çoook.
Ama sonra okuyacaklar birikti, geçti gitti..

Alınmayalım üstümüze otu boku, kurmayalım, kurgulamayalım, boşa harcanmayalım...